Yeşil Sol Parti konferansı sonuç bildirgesi
ANKARA – Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin (Yeşil Sol Parti) 10-11 Eylül tarihlerinde Nazım Hikmet Kongre Merkezi’nde düzenlediği iki günlük konferansın sonuç bildirgesi yayımlandı. Bildirgede, “Mücadele tecrübelerimizden aldığımız tarihi ve güçlü mirasla, ufkunu özgür ve eşit bir geleceğe çeviren siyasi-toplumsal değişimin öncüleri biz ve halkımız olacağız.” denildi.
‘TÜRK SİYASETİNİ DOĞRUDAN ETKİLEYECEK KARARLAR ALDIK’
Yeşil Sol Parti’nin büyük konferansının sonuç bildirisi şöyle: “Öncelikle fikirlerimizin ve emeklerimizin oluşmasında büyük değerler yaratan tüm kayıp yoldaşlarımızı saygı ve minnetle anıyoruz. Cezaevindeki ve sürgündeki tüm dostlarımızı selamlıyoruz. Konferansımız sırasında meydana gelen depremde yakınlarını kaybeden Fas halkının acısını paylaşıyor, Maraş ve Hatay depremlerinde kaybettiğimiz vatandaşlarımızı bir kez daha saygıyla anıyoruz. 4. Olağan Büyük Kongremize giderken, üzerinde yıllarca çalıştığımız emek ve bilgi birikimimizin değerli bir aşaması olan konferans sürecini heyetimizin çok etkili ve derin tartışmalarıyla yürüttük ve tamamladık. Konferansımızda partimizin yol haritasını belirleyen ve Türk siyasetini doğrudan etkileyecek kararlar aldık. Ayrıca yeni dönemin temel değişim gücü olacak 4. Kadın Konferansı’nın aldığı tüm kararları benimsedik.
‘DEĞİŞİMLE ÖZGÜRLÜĞE YÜRÜYORUZ’
Küresel ölçekte yaşanan ekonomik, siyasi, sosyal ve ekolojik kriz her geçen gün derinleşiyor. Sağ, ırkçılık, milliyetçilik ve otoriterlik dalgasının etkisiyle dünya, hukukun ve ortak anlaşmaların etkisini yitirdiği, gücün tek belirleyici olduğu bir noktaya doğru gidiyor. Bu eğilime karşı çıkan ideolojik tutumlar belirsizleşirken, siyasal-toplumsal hareketlerin vazgeçilmez bir gereği olan yeni yol ve prosedür arayışları, dünyanın her yerindeki tüm ezilenlere seslerini duyurmaktadır.
Türkiye’de gerçekleştirilen Mayıs seçimleri, hem oluşumu hem de sonuçları itibarıyla dünya ölçeğinde görülen bu atmosferin bir modülü olarak yaşandı. Cumhuriyetin yüz yılı geride kalırken halk ekonomik, siyasi ve sosyal boyutları olan birçok krizle karşı karşıya kalmaya devam ediyor. Çöküş planıyla yola çıkanlar, ülkeyi çok sayıda krizle büyük bir çöküşe sürüklüyor. Ancak Türkiye’nin sosyal yapısı, bileşenleri, dinamikleri ve sorun yönetimi kapasitesi açısından başka imkânları ve sınırları olduğunu biliyoruz. Tam da bu nedenle Türk siyasetini düşünen bir yapının bu olasılıkları ve sınırları dikkate alması gerektiğini vurguluyoruz.
‘ÇÖZÜM SİYASETİNİ DÜZENLEYECEĞİZ’
Türk siyasetini devletin kuruluşundan bu yana rejime karakterini veren iki ana dinamik belirliyor: Sermaye sistemini sürdürme ihtiyacı ve Kürt sorunu. Cumhuriyetin kuruluşundan 12 Eylül darbesine kadar kapitalizmin gelişimi ve buna bağlı sorunlar belirleyici olmuştur. Türkiye’deki gelişmeler, Körfez savaşı sonrasında Güney Kürdistan’daki gelişmeler ve son olarak Suriye iç savaşının dinamikleri sonucunda bölgenin ve ülkenin son kırk yılının temel belirleyicisi Kürt sorunudur. Bugün içinden geçmekte olduğumuz süreç, 2015’ten bu yana genel olarak ve özel olarak dünyadaki sağ hareketleri hızlandıran hukuksuzluk rejiminin sonucudur. Bu rejimin ana muhalefet ve muhalefetin işbirliğiyle kurulduğunu vurgulamak gerekir. hiçbir gerçek soruna itiraz etmeyen, hatta desteklemeyen hükümet. Başta dokunulmazlıklar ve kayyım rejimi olmak üzere temsili demokrasinin temsil olanaklarının ortadan kaldırılmasına ana muhalefet bloğundan bir itirazın getirilmediği açıktır.
‘ÜÇÜNCÜ YOLU İNŞA EDECEĞİZ’
Otoriter faşist gelişmelere temelden karşı çıkan biziz; Analiz siyasetini iki hegemonik sınıf bloğuna karşı örgütleyeceğiz. Bugün acil görevimiz otoriter, faşist rejimden kurtulmak ve Demokratik Cumhuriyeti inşa etmektir. İnşaat sürecinde çözülmesi gereken en temel sorun Kürt sorunudur. Sorunun çözümü için inkar, yok etme, baskı siyaseti yerine demokratik ve barışçıl çözüm adımlarının atılması gerekiyor. Türkiye halkının ortak çıkarları doğrultusunda, tüm toplumsal kesimlerin kaygılarını gidermeye, demokratik analiz ve barış konusunda üzerimize düşeni yapmaya hazırız. Analiz siyaseti olan Üçüncü Yol’u, yaşam tarzlarının ve kimliklerin özgürlüğünü sağlayacak, eşitsizlikleri ve adaletsizlikleri ortadan kaldıracak siyaseti, halkımızın geleceği için değerli bir seçenek olarak en güçlü haliyle inşa etmeye kararlıyız.
‘Tecridi kıracağız, birlikte özgürleşeceğiz’
Bugün Türkiye’de Kürtlerin varlığı ve eşitliği meselesi siyasi hayatın turnusol testi haline geldi. Bu sorunda tarihi bir kırılma noktasından geçtiğimiz açıktır. Bu yüzyılda özgürlük mücadelesi sonucunda bu olgu Türkiye sınırlarını aşarak tüm dünya insanlarını ilgilendiren bir durum haline gelmiştir. Başta mutlak tecrit olmak üzere Kürtlerin hukuki hak mücadelesine ilişkin klasik çıkmazları daha da tırmandırmak isteyen iktidar ve muhalefet bloklarına karşı tek çözüm adresi olmaya devam edeceğiz.
Tecrit derinleştikçe Türkiye’deki tüm sorunlar da derinleşiyor. Önümüzdeki dönemde Sayın Öcalan’a yönelik tecride karşı Kürtlere özgürlük, Türkiye’ye demokrasi sloganı ekseninde kararlı bir çaba sarf edilmesi konferansımızda da güçlü bir şekilde vurgulanan önemli bir sınır olmuştur. Kürtlerin statü ve hak mücadelesi sorununun çözümünü her yerde ve her koşulda örgütleyeceğiz.
‘HER YERDE MÜCADELE EDECEĞİZ’
Hukuki bir katliam davasına dönüştürülen Kobanê Komplo Davası ve yoldaşlarımızın ders verdiği mahkeme salonları, hem demokratik siyasetin, hem uluslararası çabaların, hem de halklar arası dayanışmanın güçlendirilmesinin değerini bizlere doğrudan göstermiştir. Bu davanın aynı zamanda Rojava’daki toplumsal devrime, kazanımlarına ve yaratılan yeni hayata karşı bir intikam davası olması, uluslararası dayanışmanın Rojava için önemini bir kez daha ortaya koymuştur.
‘İŞÇİ İKTİDARI DÜŞMANINA KARŞI BİRLİKTE MÜCADELE EDİN’
AKP döneminde işsizlik, güvencesizlik, çalışanların ve emekçilerin mülksüzleştirilmesi sistemin ana karakteri haline geldi. Sermaye yanlısı hükümet, örgütlü işçi direnişini kırmak için kolluk kuvvetleri göndererek işverenler için ‘barışçıl çalışma alanları’ oluşturmaya devam ediyor. Öte yandan işçilerin haklarını arama çabaları her yerde artarak devam ediyor. İşçi karşıtı bu hükümet, milyonlarca kamu çalışanını grevsiz toplu iş sözleşmesinin pençesinde nefessiz bırakıyor, toplu müzakerelerde açlık ve sefalet önerisini dayatıyor. Ezilen sınıfların ve halkların dayatılan koşullara karşı mücadelesi; Sosyal adalet, ekonomik eşitsizlik ve sürekli mevcut olan ekonomik kriz bataklığını kurutmanın tek yoludur. Bu yolda çalışarak, kadınların işyerinde ve evde çifte baskı ve sömürüsüne karşı kadın örgütlerini ve kolektif tabanlarını hep birlikte güçlendireceğiz. Bu yolda çalışarak, yoksullaşmanın ve özel savaş politikalarının doğrudan sonucu olan bağımlılık, yolsuzluk ve sosyal hayattan kopuşa da temel bir tepki vermiş olacağız.
Her baskının direnişi meşru ve meşru kıldığı bilinciyle, işçilerin çıkarlarını sermayenin karşısına, toplumsal ihtiyaçlarını kâr hırsının, adaletin ve eşitliğin karşısına koymaya devam edeceğiz. Partimizin önümüzdeki dönemdeki temel sorumluluklarından biri işçi sınıfının ve emekçilerin taleplerini sahiplenmek ve maruz kaldıkları saldırılara karşı çıkmak, işçilerin taleplerini buluşturan bir çaba hattı inşa etmek olacaktır. ve toplumsal yaşamın her alanındaki diğer toplumsal çaba dinamiklerinin talepleri.
‘DEMOKRATİK İSLAM’I, ÖZGÜRLEŞTİRİCİ LAİKLİĞİ SAVUNACAĞIZ’
Otoriter rejim, son seçimlerle birlikte kültürel ve ideolojik egemenlik kurma konusunda yeni bir aşamaya girmiştir. Siyasal İslam çizgisi devletin ve toplumun tüm kalıplarına daha güçlü bir şekilde nüfuz etmeye devam ediyor. Eğitim sisteminde kıyafet kurallarından müfredatlara kadar tüm biçim ve içeriklerin düzenlenmesinde cinsiyetçi ve ayrımcı dozun arttığı açıktır.
Devletin yaşam tarzlarına ve inançlara müdahalesinin arttığı ve artmaya devam edeceği bir dönemde yaşıyoruz. Tam tersine, dinsel çoğulculuğun ve farklılıkların devlet tahakkümünden kurtulacağı, inananların inandıkları gibi yaşayacakları, inanç gruplarının birbirlerine zulmetmelerinin önleneceği yeni bir dönemi hep birlikte inşa edeceğiz. Dini istismar eden bu rejimin ve onun mevcut yürütme öznesi AKP-MHP’nin politikalarına karşı Kürt halkının ve tüm Türkiye halkının Demokratik İslam mücadelesini güçlendirmek; İçinde bulunduğumuz dönemde oldukça değerli. Yaşam tarzları ve dini tercihler devletin düzenlemesi kapsamından çıkarılmalıdır. Devletin düzenleyeceği alan, insanların hak ve özgürlükler bağlamındaki tercihlerinin özgürce yaşanabilmesini sağlayacak alan olmalıdır.
Önümüzdeki dönemde özgürlükçü laiklik anlayışının siyasi sınır olarak benimsenmesi ve yaşatılması, başta Aleviler olmak üzere farklı inançlara sahip olanlara ve inanmayanlara yönelik sistematik baskıların önlenmesinin tek yoludur. Devletin inanç-din odaklı baskı üreten tüm ideolojik aygıtlarına gerçek anlamda itiraz anlamına gelen bu anlayış, aynı zamanda Sünni inancını istismar eden kurucu devlet aklını da ortadan kaldırabilecek bir çaba alanıdır. İktidar bloğunun İslam’ı araç olarak kullanarak halkı manipüle ettiği, kendisine yakın mezhep ve cemaatleri ideolojik ve ekonomik araç olarak kullandığı, kolektif çaba gerektiren bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Bu gerçeğin bize yüklediği sorumlulukla, inanç kimliklerinin özgürlükçü yönlerini temel almanın, baskıya direnme, barış ve adaleti sağlama mücadelesine değerli katkılar sağlayacağının bilinciyle örgütleneceğiz.
DOĞA DÜŞMANI AFETİNE KARŞI MÜCADELE
İklim krizi tüm canlıların karşı karşıya olduğu çok boyutlu, derin bir krizdir. İklim krizi giderek ağırlaşırken, sermaye odaklı büyüme ve kalkınma politikalarıyla ekolojik varlıklar tüketiliyor ve ekolojik istikrar yok ediliyor. Ormanlar, su kaynakları, biyolojik çeşitlilik türleri, tarım ve hayvancılık alanları yok ediliyor, sokak hayvanları katlediliyor.
Bu iktidar ormana, suya, iklime, doğaya düşmandır. Kürdistan bölgesindeki ormanlar kolluk kuvvetleri tarafından yakılırken, yangına müdahale etmek isteyen vatandaşlar devlet güçleri tarafından engelleniyor ve orman yangınlarına seyirci kalıyor. Cudi, Gabar ve Bitlis’te yakılan ormanlara sahip çıkan Kürt halkına; Akbelen’de ormanlarını korumak için görev başında olan köylülere; Dikmece’de zeytinliklerini ve sağlam evlerini korumak isteyen depremzedelere karşı asker ve jandarmayı seferber eden devlet, kolluk kuvvetlerini başkentin komutasına veriyor.
Doğa karşıtı, sermaye yanlısı iktidarın politikalarının sonuçlarından birini geçtiğimiz günlerde son birkaç yüzyılın en büyük doğal afetlerinden biri olan depremle yaşadık. Doğal afeti toplumsal felakete dönüştüren iktidar, on binlerce canımızı aldı, evsiz bıraktı. Depremin yaralarını sarma konusunda sorumsuzca davranmaya devam eden devlet kurumları-sermaye ortaklığına karşı toplumsal dayanışmayı ve ortak çabayı artırma yükümlülüğümüz var.
Önümüzdeki dönem; Doğanın sermayeye teslim edilmediği, doğal yaşamın salt bir kaynak olarak görülmediği ve metalaştırılmadığı, doğayla birlikte ve doğanın bir modülü olarak özgürleşme çağıdır. Ağaçların, bitkilerin, kurtların ve kuşların, akan ve akmayan derelerin, her canlının hakkını sonuna kadar savunacağız ve bu savunmayı halkımızın eşitlik mücadelesinden farklı görmeyeceğiz.
‘ÖZGÜRLÜĞÜMÜZ İÇİN YÜRÜYORUZ’
AKP-MHP iktidarı, Cumhuriyetin asırlardır süren cinsiyetçi rejimini kadın düşmanlığı boyutuna taşıyor ve kadınların kazanımlarına birer birer el koyuyor. Kadınların anayasası olan İstanbul Sözleşmesi’ni yürürlükten kaldıran hükümet, eşit temsili ve eşit katılımı savunan eş başkanlık sistemini hedefliyor. Kadın özgürlüğü için mücadele eden kadınları gözaltına ve tutuklamaya devam ediyor, cezaevlerindeki kadın siyasi tutsakların haklarını gasp ediyor. İnsanların kaynaklarını savaşa ve sermayeye aktaran erkek egemen kapitalist sistem, yoksulluğun kadınlaştırılmasına, genç kadınların umutsuzluk ve geleceksizlik girdabına atılmasına neden oluyor.
Faşizme karşı mücadelenin asırlardır süren emeklerle elde edilen kazanımları koruma ve yaygınlaştırma çabasının başında kadınların kolektif ve örgütlü çabası yer alıyor. Kadınlar, erkek egemen kapitalist sisteme ve cinsiyetçi, dinci, tekçi, sermaye politikalarına karşı isyanlarını sürdürüyor. Sadece cinsiyet özgürlüğü değil, emekten ekolojiye, sağlıktan ekonomiye, hak mücadelesinden hukuk ve adalete kadar tüm toplumsal taleplerin kesişim noktasındalar.
Kapitalist ataerkil sistemin politikalarıyla devreye soktuğu nefret dili; Kadın cinayetlerini, tacizi, tecavüzü, cinsiyet kimliklerine ve cinsel yönelimlere yönelik ayrımcılığı tetikliyor. Yine de; Kadınların güç ve iradesini kırmak için uygulanan sömürgeci erkek şiddetini ve özel savaş politikalarını temelden yok edecek örgütlü kadın mücadelesinin öncüsü olacağız.
Kürt kadınlarının, sosyalist kadın hareketinin ve feministlerin geleneğini miras alan Kadın Meclisimiz, kadınların birleşik çabasını büyütme düşüncesiyle Üçüncü Yol’un temel modülüdür. Rojava kadınları ve dünyanın her yerinde özgürlük mücadelesi veren kadınlarla dayanışma içinde olmak, uluslararası kadın mücadelesinin daha güçlü ve etkili bir modülü olmak önümüzdeki dönemde de siyasi sorumluluğumuzdur.
‘ÖNEMLİ SONUÇLAR ELDE ETTİK’
Parti çalışmalarında toplumla güçlü bağ kuramama, merkeziyetçilik, bürokrasi, ideolojik yetersizlikler, erkek egemen akıl gibi sorunlarımız seçim sonuçlarıyla bağlantılı olarak tartışılmaya başlansa da bunların temelde olduğunu biliyoruz. yapısal sorunlar. Bu bakımdan seçim sonuçları bize yapısal sorunlarımızı değerlendirmemiz için güçlü bir fırsat sağladı. Seçim sonuçlarıyla yüzleşmeye başladığımız yeniden yapılanma sürecinde kendimizi ve siyasetimizi yeniden inşa ederken, baskıcı, totaliter sistemi demokratikleştirme kararlılığımız ve umudumuz da artıyor.
Yaklaşık elli bin kişiyle yaptığımız toplantılarda halkımızla, sivil toplum kuruluşlarıyla, meslek ve hak örgütleriyle, toplumun hemen her kesimiyle bugüne kadar başardıklarımızı ve yapamadıklarımızı konuştuk. Örgütlü toplum, ittifak siyaseti, aday seçim süreçleri, siyasetin yerelleşmesi, taktik birlikler ve daha birçok konuyu birlikte değerlendirdik; Bize yöneltilen eleştirileri dinledik ve onlardan değerli sonuçlar çıkardık. Tüm bu tartışmaları bir yapılanma süreci olarak yürütürken aynı zamanda mevcut çıkmazlarımız, yetersizliklerimiz ve atladıklarımız konusunda bir özeleştiriye dönüştürdük. Bu toplantıların ardından konferansımızda yaptığımız tartışmalar ve kongreye sunduğumuz çözüm önerileri; Siyaseti toplumsallaştıran demokratik ittifaklar kurmak, şeffaf ve net karar alma süreçlerini işletmek, siyaseti yerelden merkeze dokuyan bir yaklaşım oluşturmak, tarihi sorumluluğumuzu yerine getireceğimizin açık bir vaadidir. Bu açıklama aynı zamanda seçimlerde adayları milletimizin belirleyeceği yönündeki ortak kararımızın da teyididir. Mart 2024’te yapılacak yerel seçimlerde iktidarın seçim ve sandık kanunlarını ihlal ederek hukuksuz ve keyfi bir şekilde kurduğu kayyum rejimine güçlü yanıt vermenin yolu, yerel yönetimleri yeniden güçlü ve gerçek adaylarla kazanmaktan geçiyor. ve halkın desteği. Mahalle muhtarlığından belediye eşbaşkan adaylığına kadar her kademeyi kapsayacak bu yolun partimiz tarafından hayata geçirilmesi doğrudan demokrasi anlayışımız ve siyasi programımızın gerekleri açısından hayati önem taşımaktadır. .
‘SİYASETİMİZİN YOLU ÜÇÜNCÜ YOLDUR’
Siyasetimizin yolu 3. Yol’dur. Tarih boyunca düzeni savunanlar, kendi dar çıkarları uğruna düzeni kısmi değişikliklere tabi tutmak isteyenler, düzeni kökten değiştirmek isteyenler her zaman olmuştur. 3. Yol düzeni savunanlara, yani statükoyu destekleyenlere karşıdır; Aynı zamanda sistemdeki resmi düzeltmelerle işi halletmek isteyenlere, yani restorasyonculara da karşıdır. Mevcut sisteme yeni bir sistemin inşasıyla cevap vereceğimiz bu dönemde, yeni bir yaşamın inşa gücü olacağız.
‘EN GENİŞ SOSYAL VE DEMOKRATİK İTTİFAĞI KURACAĞIZ’
Mayıs seçimlerinin ardından otoriter rejim, kendisini güçlendirme, kültürel ve ideolojik hegemonyasını kurma yönünde bir adım daha attı. Asırlardır süregelen merkeziyetçi, tekçi, otoriter ve baskıcı rejime karşı başarının en geniş sosyal demokrat ittifak ve ortak çaba gerektirdiğinin paradigmamızdan ve devrimci-demokratik mücadele deneyimlerimizden bilincini taşıyoruz. Yoksulluğun, yolsuzluğun, adaletsizliğin ve baskının bu kadar şiddetli olduğu, toplum üzerindeki her türlü sömürüyü derinleştiren mevcut otoriter yönetim karşısında tek çözüm, Kürt, Türk ile birlikte tüm ezilen ve sömürülenlerin katılımıdır. ve tüm Türk halkı. Partimiz bileşenleriyle birlikte merkezi ve yerel düzeyde siyasi ve sosyal alanların genişletilmesi ve güçlendirilmesi, demokrasi ve özgürlüklerin kazanılması açısından stratejik önem taşımaktadır.
Tarih tam da bu zamanda bize şunu söylüyor; Demokrasi, barış ve adalet mücadelesini yaygınlaştırmak, toplumsal muhalefet ve demokratik güçlerle birlikte mücadele etmek misyon ve sorumluluğunu üstlenmektedir. Konferansımız aynı zamanda hakikati, adaleti, barışı ve özgürlüğü arayan tüm devrimci-demokratik güçleri bu tarihi sorumluluğu sahiplenmeye davet eden değerli bir eşiktir. Eşit ve özgür bir yaşamın önüne konulan engeller, her türlü etnik kimlik ve inanç manipülasyonları ve tekçi yaklaşımlarla aşındırılan gelecek tahayyülümüzü, birlik içinde yeni bir hayata dönüştüreceğimiz bir dönemdeyiz. çokluklardan. Personel, işçiler, kadınlar, gençler, yoksullar, engelliler, emekliler, kanun hükmünde kararname sahipleri, çocuklar, tüm halklar, inançlar; Kısacası ezilen ve sömürülen tüm kimliklerin çokluğunu değiştirip dönüştüreceğimiz noktadayız. Her türlü karamsarlık ve başarısızlık duygusunu ortadan kaldırarak yürümeye devam edeceğiz. Bu bağlamda vazgeçilmezimiz olan Türkleştirme stratejisini öncelikli saldırı hedefi haline getirme ve özünden arındırma çabaları, paradigmanın bütünsel sahiplenilmesi ve toplumsallaştırılmasıyla boşa çıkacaktır. Paradigmamıza göre Türkleşmenin tekçi yaklaşıma karşı güçlü bir itiraz olduğunun bilincinde olarak, halkımıza karşı yürütülen savaşa karşı Türkleşme politikasını birlikte yaşamanın en güçlü fırsatı haline getirmeye kararlıyız.
‘DEĞİŞİMİN ÖNCÜSÜ OLACAĞIZ’
Türkiye’de demokrasinin kuruluşunun fikri ve pratik temellerinin bu kadar zayıfladığı bir süreçte özgürlük, eşitlik, demokrasi ve barış isteyen herkese tarihi bir görev düşüyor. Kongre yolunda 4. Büyük Konferansımızda aldığımız kararlarla tarihi sorumluluğumuzu yerine getireceğimizin sözünü verdik. Sözümüz, çabayı birlikte yürütmeye davetimizi duyuruyor. Bu davet aynı zamanda Cumhuriyetin ikinci yüzyılında zindanların kapılarını açacak ve tüm tutsak yoldaşlarımızı, siyasetçilerimizi, aydınlarımızı ve onlara karşı çıkan herkesi serbest bırakacaktır.
Kuruluş paradigmamız olan yeni yaşamı örmek için tüm merkezi ve yerel yapılarımızla, tüm bileşenlerimizle ve bireylerimizle yeni dönemde inanç ve kararlılıkla yürüyoruz. Kongre sürecimizde ve yaklaşan yerel seçimlerde demokratik değişimi sağlama iradesini ortaya koyacağız, kayyım rejimine karşı demokratik yerel yönetimlerde ısrar edeceğiz ve mutlaka kazanacağız.
Mücadele deneyimlerimizden aldığımız tarihi ve güçlü mirasla ufkunu özgür ve eşit bir geleceğe çeviren siyasal-toplumsal değişimin öncüleri biz ve halkımız olacağız!” (HABER MERKEZİ)